(-e durum ekiyle kullanılan fiil) Üzücü olaylarla karşılaşmak: "Hacı Mustafa bağırıyor, ömründe böyle bir işe çatmadığını söylüyordu."- R. H. Karay
(-e durum ekiyle kullanılan fiil) Birine sert sözle söylemek veya yazılar yazmak: "Böyle söyler de sonra yemek biraz azca çıkarsa, yahut pek düzgün olmasa, aşçıya çatacak gibi olur."- M. Ş. Esendal
Bir şeyi yapmak için gerekli parçaları bir araya getirmek: "Koca bir nahiye titreştik, ödünsüz yattık / O büyük mektebi gördün ya, kışın biz çattık."- M. A. Ersoy
(kaş, yüz için) Sertlik, öfke bildiren bir duruma sokmak: "Komiser o yana doğru geldiğinden polis kaşlarını çattı."- H. Taner
(-e durum ekiyle kullanılan fiil) Rastlamak, karşılaşmak: "Nerden çattım böylesi bir güzele..."- C. S. Tarancı. 10
Değnek, kılıç, tüfek gibi uzun şeylerden birkaç tanesini, tepelerinden birbirine çaprazlama dayayarak durdurmak: "Avlusunda silâhlarını çatmış, ayaklarını germiş askerler var."- F. R. Atay