I felt tired from having worked for hours.
- Saatlerce çalışmaktan yoruldum.
You want to work at METRO?!
- METRO'da mı çalışmak istiyorsun?!
I wish to work in the laboratory some day.
- Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.
Did you stay home to study for the test?
- Teste çalışmak için evde kaldın mı?
I would like to study Arabic.
- Arapça çalışmak istiyorum.
A satellite has to operate in space within massive temperature differences.
- Bir uydu uzayda büyük sıcaklık farklılıkları içinde çalışmak zorundadır.
I have to practice the piano every day.
- Ben her gün piyano çalışmak zorundayım.
Better to run than to rot.
- Çalışmak çürümekten daha iyidir.
I want to run for governor.
- Ben vali için çalışmak istiyorum.
I want to start learning French. Can you recommend me any materials to study with?
- Fransızca öğrenmeye başlamak istiyorum. Çalışmak için bana biraz malzeme tavsiye edebilir misin?
She serves as the club treasurer.
- Kulüp saymanı olarak çalışmaktadır.
I doubt that Tom is even interested in trying to learn Russian.
- Tom'un Rusça öğrenmeye çalışmakla ilgilendiğinden bile şüpheliyim.
I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
- Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.
You might want to try to catch an earlier train.
- Bir önceki treni yakalamaya çalışmak isteyebilirsin.
Sally was absent from school for two weeks, so she has to work hard to catch up with her class.
- Sally iki haftadır okulda yok, bu yüzden sınıfa yetişmek için çok sıkı çalışmak zorunda.
He's really cute, and so I like working with him.
- O gerçekten şirin ve bu yüzden onunla çalışmayı seviyorum
They had been working together for common interests.
- Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
I like studying history.
- Tarih çalışmayı severim.
It is forty years since I began studying Japanese.
- Japonca çalışmaya başlayalı kırk yıl oldu.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
I should study now, but I prefer staying on Tatoeba.
- Şimdi çalışmalıyım ama Tatoeba'da kalmayı tercih ediyorum.
I want to start running.
- Çalışmaya başlamak istiyorum.
Running a farm is difficult.
- Bir çiftlikte çalışmak zordur.
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to work in Paris I need to brush up my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
The laborers are murmuring against their working conditions.
- İşçiler çalışma şartlarına karşı söyleniyorlar.
Jim was afraid of physical labor.
- Jim bedensel çalışmadan korkuyordu.
She practices playing the piano regularly.
- O düzenli olarak piyano çalışması yapar.
How is cheerleading practice?
- Amigoluk çalışmaları nasıl gidiyor?
While working, he had an accident.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
He had an accident while working.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
He requires that the laboratory exercises be handed in before the final exam.
- O, laboratuar çalışmalarının sınavı öncesinde teslim edilmesini şart koşuyor.
If he studied hard, he could pass the exam.
- Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
If only I had studied harder for the exam.
- Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
The machine has stopped functioning.
- Makine çalışmayı durdurdu.
His eyes stopped functioning due to old age.
- Gözleri yaşlılık nedeniyle çalışmayı durdurdu.
I'll try to get in touch with Tom.
- Tom'la temas kurmaya çalışacağım.
I'm trying to get in touch with her sister.
- Kız kardeşiyle temasa geçmeye çalışıyorum.
Why do these elderly politicians spend so much time and effort trying to get reelected? Their lives are not likely to last much longer.
- Bu yaşlı politikacılar neden yeniden seçilmeye çalışmak için bu kadar çok zaman ve emek harcıyorlar? Hayatlarının çok daha uzun sürmesi muhtemel değildir.
The project was a joint effort by students from three different classes.
- Proje, üç farklı sınıftan öğrencinin ortak çalışmasıydı.
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
- Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
From 1859, Protestant missionaries from America started to arrive, and the Catholic and Russian Orthodox churches also became actively involved in missionary work.
- 1859'dan itibaren, Amerika'dan Protestan misyonerler gelmeye başladı ve Katolik ve de Rus Ortodoks kiliseleri de misyonerlik çalışmalarına aktif olarak dahil oldular.
She devoted herself to mission work in Africa.
- Kendini Afrika'da ki misyon çalışmasına adadı.
Tom didn't start to study French until he was thirty.
- Tom otuzuna kadar Fransızca çalışmaya başlamadı.
He started to study in earnest.
- O ciddi olarak çalışmaya başladı.
I wish her the very best in her future endeavors.
- Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
I wish him the very best in his future endeavors.
- Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
She can't make up her mind whether to get a job or to go on to college.
- Çalışmak ya da üniversiteye gitmek arasında karar veremiyorum.
I'm tired of working a nine-to-five job.
- Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.
He works in the laboratory.
- O labaratuarda çalışır.
Jim was afraid of physical labor.
- Jim bedensel çalışmadan korkuyordu.
I worked hard to succeed.
- Başarmak için sıkı çalıştım.
I worked for a full 24 hours without getting any sleep.
- Hiç uyumadan tam 24 saat çalıştım.
Why are you studying English so hard? To be an English teacher.
- Niçin çok İngilizce çalışıyorsun?İngilizce öğretmeni olmak için.
I'm studying English at home.
- Evde İngilizce çalışıyorum.
He attempted to swim across the river.
- Nehri yüzerek geçmeye çalıştı.
Tom attempted to predict the results.
- Tom sonuçları tahmin etmeye çalıştı.
Before going to study in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
While working, he had an accident.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
Could you explain how the dishwasher works?
- Bulaşık makinasının nasıl çalıştığını anlatabilir misin?
How many times a day does that bus run?
- O otobüs günde kaç kez çalışır?
The number of cars running in the city has increased.
- Şehirde çalışan arabaların sayısı arttı.
Farmers are busy working in the field.
- Çiftçiler tarlada çalışmakla meşgul.
Black people were compelled to work in cotton fields.
- Siyah insanlar pamuk tarlalarında çalışmak için zorlandılar.
The University of Coimbra was established in 1290. It is one of the oldest universities in continuous operation in the world.
- Coimbra Üniversitesi 1290 yılında kurulmuştur. Avrupa'da ve dünyada sürekli çalışmakta olan en eski üniversitelerinden biridir.
Tom and Mary have to work together.
- Tom ve Mary birlikte çalışmak zorundalar.
We're going to have to work together.
- Biz birlikte çalışmak zorunda kalacağız.
I went to many shops to look for the book.
- Kitabı bulmaya çalışmak için birçok dükkana gittim.
Unfortunately, the police had to wait until there was another victim to try to find more about the serial killer.
- Ne yazık ki, polis seri katil hakkında daha fazla bilgi bulmaya çalışmak için başka bir mağdur buluncaya kadar beklemek zorunda kaldı.
I've got to try to find him.
- Onu bulmaya çalışmak zorundayım.
He got sick from overwork.
- O fazla çalışmaktan hastalandı.
Tom's father died from overwork five years ago.
- Tom'un babası beş yıl önce fazla çalışmaktan öldü.
It's impossible to reason with a drunk.
- Bir sarhoşu ikna etmeye çalışmak imkansızdır.