çalışmak

listen to the pronunciation of çalışmak
Türkçe - İngilizce
work

If anyone is not willing to work, then he is not to eat, either. - Çalışmak istemeyen, yemek de yemesin.

You want to work at METRO?! - METRO'da mı çalışmak istiyorsun?!

labor

I wish to work in the laboratory some day. - Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.

study

I'll have to study ten hours tomorrow. - Yarın on saat çalışmak zorunda kalacağım.

I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves. - Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.

operate

A satellite has to operate in space within massive temperature differences. - Bir uydu uzayda büyük sıcaklık farklılıkları içinde çalışmak zorundadır.

function
practise
(yapmaya) try
to try or strive (to do something)
start up
practice

I have to practice the piano every day. - Ben her gün piyano çalışmak zorundayım.

(mekanizma) catch
aim at
struggle
to work, to labour, to labor; to study; to try, to strive, to attempt, to eneavour, to seek; to run, to work, to operate, to function, to go; (araba, motor) to start
(motor vb.) fire
(for a machine) to operate, run, work, go. çalışıp çabalamak to try hard, do all one can
(motor) start
( e) aim
run

Better to run than to rot. - Çalışmak çürümekten daha iyidir.

Running a farm is difficult. - Bir çiftlikte çalışmak zordur.

endeavor
go
{i} endeavour
start

I want to start learning French. Can you recommend me any materials to study with? - Fransızca öğrenmeye başlamak istiyorum. Çalışmak için bana biraz malzeme tavsiye edebilir misin?

(deyim) go out of action
tick
come on
serve

She serves as the club treasurer. - Kulüp saymanı olarak çalışmaktadır.

ply
strive
Labour
attempt
try

I doubt that Tom is even interested in trying to learn Russian. - Tom'un Rusça öğrenmeye çalışmakla ilgilendiğinden bile şüpheliyim.

I went for a walk to try to sober up. - Ayılmaya çalışmak için yürüyüşe gittim.

catch

Arguing with a woman is like trying to drown the water, burn the fire, dig the soil or catch the air. - Bir kadınla tartışmak suyu boğmaya çalışmak, ateşi yakmak, toprağı kazmak ya da havayı yakalamaya çalışmak gibidir.

I've got to try to catch them. - Onları yakalamaya çalışmak zorundayım.

yoke
çalışma
{i} working

They have been working on the new building. - Onlar yeni binada çalışmaktalar.

He's really cute, and so I like working with him. - O gerçekten şirin ve bu yüzden onunla çalışmayı seviyorum

çalışma
{i} studying

Tom loves studying music. - Tom müzik çalışmayı sever.

It is forty years since I began studying Japanese. - Japonca çalışmaya başlayalı kırk yıl oldu.

köle gibi çalışmak
slave
çalışma
study

Before going to study in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

I'll have to study ten hours tomorrow. - Yarın on saat çalışmak zorunda kalacağım.

çalışma
{i} running

Running a farm is difficult. - Bir çiftlikte çalışmak zordur.

I want to start running. - Çalışmaya başlamak istiyorum.

çalışma
labour
çalışma
{i} work

Before going to work in Paris I need to brush up my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

Before going to work in Paris I must freshen up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

çalışma
{i} Labor

The laborers are murmuring against their working conditions. - İşçiler çalışma şartlarına karşı söyleniyorlar.

Broken test tubes, cracked beakers - the work of careless students in the laboratory. - Kırık test tüpleri, kırık deney şişeleri - Laboratuvarda dikkatsiz öğrencilerin çalışması.

çalışmak (denemek)
attempt
çalışmak (ders)
study
öğrenmeye çalışmak
seek
çalışma
practice

How many times a week does the soccer team practice? - Haftada kaç kez futbol takımı çalışma yapar?

In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon. - Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.

ders çalışmak
to study
kazanmaya çalışmak
cultivate
çalış
{f} working

She had an accident while working. - O çalışırken bir kaza yaptı.

While working, he had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

çalışma
exercise

He requires that the laboratory exercises be handed in before the final exam. - O, laboratuar çalışmalarının sınavı öncesinde teslim edilmesini şart koşuyor.

az paraya çalışmak
sweat
benzemeye çalışmak
emulate
elde etmeye çalışmak
bid
çalış
{f} studied

If he studied hard, he could pass the exam. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

If he studied hard, he could pass the test. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

çalış
{f} functioning

The machine has stopped functioning. - Makine çalışmayı durdurdu.

His eyes stopped functioning due to old age. - Gözleri yaşlılık nedeniyle çalışmayı durdurdu.

çalışma
work, working, labour, labor; running, working, operation; study; training
çalışma
workout
çalışma
priming
yakalamaya çalışmak
clutch
beraber çalışmak
(Ticaret) collaborate
beraber çalışmak
pitch in
birlikte çalışmak
concur
birlikte çalışmak
interoperate
birlikte çalışmak
(deyim) join forces
birlikte çalışmak
collaborate
birlikte çalışmak
coordinate
birlikte çalışmak
muck in
bütün gece çalışmak
pull an all-nighter
dostluk kurmaya çalışmak
cultivate
dostluk kurmaya çalışmak
cultivate a friendship
görevli olarak çalışmak
staff
sıkı çalışmak
work hard
sıkı çalışmak
knuckle down
taklit etmeye çalışmak
emulate
tamir etmeye çalışmak
tinker with
çalış
(Sanat) touch

I'll try to get in touch with Tom. - Tom'la temas kurmaya çalışacağım.

I'm trying to get in touch with her sister. - Kız kardeşiyle temasa geçmeye çalışıyorum.

çalış
(Muzik) execution
çalışma
movement
çalışma
(Askeri) effort

Heavy rain throughout the night has hampered efforts to rescue survivors from the stricken ferry. - Gece boyu süren sağanak yağış, mahsur kalan feribottaki kazazedeleri kurtarma çalışmalarına sekte vurdu.

Why do these elderly politicians spend so much time and effort trying to get reelected? Their lives are not likely to last much longer. - Bu yaşlı politikacılar neden yeniden seçilmeye çalışmak için bu kadar çok zaman ve emek harcıyorlar? Hayatlarının çok daha uzun sürmesi muhtemel değildir.

çalışma
employment

Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment. - Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.

çalışma
mission

From 1859, Protestant missionaries from America started to arrive, and the Catholic and Russian Orthodox churches also became actively involved in missionary work. - 1859'dan itibaren, Amerika'dan Protestan misyonerler gelmeye başladı ve Katolik ve de Rus Ortodoks kiliseleri de misyonerlik çalışmalarına aktif olarak dahil oldular.

She devoted herself to mission work in Africa. - Kendini Afrika'da ki misyon çalışmasına adadı.

çalışma
(Bilgisayar) execution
çalışma
start

I started working for this company last year. - Geçen yıl bu şirket için çalışmaya başladım.

Tom didn't start to study French until he was thirty. - Tom otuzuna kadar Fransızca çalışmaya başlamadı.

çalışma
operational test
çalışma
endeavor

I wish her the very best in her future endeavors. - Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.

I wish him the very best in his future endeavors. - Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.

çalışma
job

This job involves lots of hard work. - Bu iş çok çalışma gerektirir.

If you really need a job, why don't you consider working for Tom? - Eğer gerçekten bir işe ihtiyacın varsa, niçin Tom için çalışmayı düşünmüyorsun?

baştan çıkarmaya çalışmak
solicit
ders çalışmak
study
çalış
{f} labor

Jim was afraid of physical labor. - Jim bedensel çalışmadan korkuyordu.

He works in the laboratory. - O labaratuarda çalışır.

çalış
{f} wrought
çalış
{f} worked

I worked hard to succeed. - Başarmak için sıkı çalıştım.

They worked jointly on this project. - Onlar bu projede beraber çalıştılar.

çalış
{f} studying

But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London. - Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.

I'm studying the American drama. - Amerikan dramasını çalışıyorum.

çalış
{f} attempt

Tom attempted to predict the results. - Tom sonuçları tahmin etmeye çalıştı.

They're attempting to contact her. - Onunla iletişim kurmaya çalışıyorlar.

çalış
{f} study

Do you study English every day? - Her gün İngilizce çalışıyor musun?

Before going to study in Paris, I have to brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

çalış
{f} work

While working, he had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

Could you explain how the dishwasher works? - Bulaşık makinasının nasıl çalıştığını anlatabilir misin?

çalış
{f} run

The number of cars running in the city has increased. - Şehirde çalışan arabaların sayısı arttı.

How many times does the bus run each day? - Otobüs her gün kaç kez çalışır?

çalış
{f} labour
çalışma
field

Farmers are busy working in the field. - Çiftçiler tarlada çalışmakla meşgul.

Black people were compelled to work in cotton fields. - Siyah insanlar pamuk tarlalarında çalışmak için zorlandılar.

çalışma
operation

The University of Coimbra was established in 1290. It is one of the oldest universities in continuous operation in the world. - Coimbra Üniversitesi 1290 yılında kurulmuştur. Avrupa'da ve dünyada sürekli çalışmakta olan en eski üniversitelerinden biridir.

çalışma
slaving
çalışma
motion
çalışma
human activity
ağırlık çalışmak
Do weightlifting, weightlift
boğaz tokluğuna çalışmak
Work for one's keep
vücut çalışmak
Do bodybuilding
çalışma
in working
üzerinde çalışmak
Work on something
üzerinde çalışmak
to work on
analog çalışmak
operate analogously
aniden yakalamaya çalışmak
catch at
anlam çıkarmaya çalışmak
read into
avara çalışmak
to run idle
avarada çalışmak
to idle
avukat stajeri olarak çalışmak
devil
azimle çalışmak
peg away
azimle çalışmak
peg along
ağzıyla yakalamaya çalışmak
bob
ağır çalışmak
sweat
bağımsız çalışmak
freelance
bağırsakları iyi çalışmak
have open bowels
başkası için çalışmak
hire oneself out
beraber çalışmak
play ball
bilgi almaya çalışmak
fish for information
bilgi almaya çalışmak
suck smb.'s brain
birlikte çalışmak
work together

We have to work together. - Biz birlikte çalışmak zorundayız.

I'd still like to work together. - Ben hâlâ birlikte çalışmak istiyorum.

birlikte çalışmak
team up with
birlikte çalışmak
team up
birlikte çalışmak
cooperate
birlikte çalışmak
to play ball, to cooperate, to collaborate
boğaz tokluğuna çalışmak
to work for one's board
boşa çalışmak/işlemek
(for a machine) to run on no load, run light
boşta çalışmak
to idle
buharla çalışmak
steam
bulmaya çalışmak
look for

I went to many shops to look for the book. - Kitabı bulmaya çalışmak için birçok dükkana gittim.

bulmaya çalışmak
search for
bulmaya çalışmak
try to find

I've got to try to find her. - Onu bulmaya çalışmak zorundayım.

I've got to try to find him. - Onu bulmaya çalışmak zorundayım.

bütün gün çalışmak
(Ticaret) work full time
canla başla çalışmak
get weaving
canla başla çalışmak
to put one's heart into a job, work with determination and enthusiasm
deli gibi çalışmak
(Argo) work one's arse off
demeye çalışmak
lead up to
dikkati üzerinden çekmeye çalışmak
de emphasize
dini tatil günü çalışmak
break the Sabbath
dinleyip notalamaya çalışmak
pick out
dolaşarak ayılmaya çalışmak
walk off too much drink
domuz gibi çalışmak
to work like mad
durmadan çalışmak
hammer away
düzenli çalışmak
work methodically
düzenli çalışmak
study methodically
düzenli çalışmak
work systematically
düzenli çalışmak
study systematically
düzgün çalışmak
function properly
düzgün çalışmak
work properly
elbirliği ile çalışmak
work together
elbirliği ile çalışmak
pull together
elde etmeye çalışmak
jockey for
elde etmeye çalışmak
woo
elde etmeye çalışmak
make a bid for
elde etmeye çalışmak
try to get
emrinde çalışmak
be employed in the service of
emrinde çalışmak
work at somebody's service
emrinde çalışmak
work under
eşek gibi çalışmak
slog away
eşek gibi çalışmak
to graft (away), to slave away, to work like a black/Trojan
eşek gibi çalışmak
slave
fazla çalışmak
to overwork
fazla çalışmak
overwork oneself
fazla çalışmak
overwork

Tom's father died from overwork five years ago. - Tom'un babası beş yıl önce fazla çalışmaktan öldü.

He died from overwork. - O, fazla çalışmaktan öldü.

gayretle çalışmak
plug away
gece vardiyasında çalışmak
work unsocial hours
gece yarısına kadar çalışmak
burn the midnight oil
gece yarısına kadar çalışmak
to burn the midnight oil
geç vakte kadar çalışmak
lucubrate
grevcilerin yerine çalışmak
scab it
götürü çalışmak
to do piecework; to work by the job
götürü çalışmak
to do piecework
göze çarpmamaya çalışmak
make oneself inconspicuous
gözüne girmeye çalışmak
play to
gözüne girmeye çalışmak
shine up to
gözüne girmeye çalışmak
make up to
gözüne girmeğe çalışmak
ingratiate oneself with
gündelikle çalışmak
to work by the day
harıl harıl çalışmak
to work like mad
harıl harıl çalışmak
to work hard, to work like hell, to be hard at it
harıl harıl çalışmak
plug away
harıl harıl çalışmak
plug away at
hem okuyup hem çalışmak
work one's way through college
hizmetçi gibi çalışmak
skivvy
hızlı çalışmak
(motor) race
ikinci işte çalışmak
double
ikna etmeye çalışmak
lay siege to
ikna etmeye çalışmak
reason

It's impossible to reason with a drunk. - Bir sarhoşu ikna etmeye çalışmak imkansızdır.

ile birlikte çalışmak
team up with
ile çalışmak
(banka) bank with
inandırmaya çalışmak
talk smb. into believing smth
it gibi çalışmak
to work like a dog, work hard
iyiliği için çalışmak
fall over backwards
iyimser olmaya çalışmak
look on the bright side
içerek unutmaya çalışmak
drink away
için çalışmak
strive for
için çalışmak
strive after
için çalışmak
strain after
kafası çalışmak
to be on the ball
kafası çalışmak
to have a quick mind
kandırmaya çalışmak
chat smb. up
kandırmaya çalışmak
chat
kandırmaya çalışmak
chat smb
kanıtlamaya çalışmak
reason
kapmaya çalışmak
snatch at
kavga çıkarmaya çalışmak
seek a quarrel
kazanmaya çalışmak
try to earn
kazanmaya çalışmak
seek
kazanmaya çalışmak
try to win
kazanmaya çalışmak
make a bid for
kazanmaya çalışmak
fish for
kendini sevdirmeye çalışmak
ingratiate oneself with
kendini zorla kabul ettirmeye çalışmak
thrust oneself into
kesintili çalışmak
(Otomotiv) work intermittently
kliketli çalışmak
(araba) pink
koordineli çalışmak
work coordinately
Türkçe - Türkçe
Bir şeyi öğrenmek veya yapmak için emek vermek
İşe yarar durumda olmak veya işlemekte bulunmak
Bir şeyi oluşturmak veya ortaya çıkarmak için emek harcamak. İşi veya görevi olmak, bulunmak: "Kışları onun mandırasında çalışıyor."- H. Taner
Bir şeyi öğrenmek veya yapmak için emek vermek: "Dar ve sapa yollardan hızla yürümeğe çalışıyorduk."- A. H. Tanpınar
Bir şeyi yapmak için gereken çarelere başvurmak, o şeyi gerçekleştirmek için kendini zorlamak, çaba harcamak: "Olduğundan fazla yaşlı görünmeye çalıştığını sezdim."- R. H. Karay
Bir şeyi yapmak için gereken çarelere başvurmak, o şeyi gerçekleştirmek için kendini zorlamak, çaba harcamak
Bir şeyi oluşturmak veya ortaya çıkarmak için emek harcamak
İş üzerinde bulunmak
Makine veya aletler işe yarar durumda olmak veya işlemekte bulunmak
İşi veya görevi olmak
çalış
Çalma işi veya biçimi: "Her muganninin okuyuşu, her çalanın çalışı yine şahsidir ve ayrıdır."- Y. K. Beyatlı
ağırlık çalışmak
Spor yapmak amacıyla ağırlık kaldırıp indirmek
çalış
Çalma işi veya biçimi
çalışma
İşe başlama saati
çalışma
Bünyesindeki suyun azalması veya çoğalması sonucu ağacın biçim ve boyutlarının değişmesi
çalışma
Çalışmak işi, emek, sa'y
çalışma
Bir yapı elemanının yük altında biçim değiştirmesi, az veya çok zorlanması
çalışma
Çalışmak işi, emek, say: "Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim."- Y. K. Karaosmanoğlu
çalışma
Bilimsel ve sanatsal amaçlı ürün
İngilizce - Türkçe

çalışmak teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

ders çalışmak
Study lesson
çalışmak