çökmek

listen to the pronunciation of çökmek
Türkçe - İngilizce
collapse

We can't stay here. The roof is about to collapse! - Burada kalamayız. Çatı çökmek üzere.

The house seemed about to collapse at any moment. - Ev her an çökmek üzere gibi görünüyordu.

fall down
sink
squat
crouch
crack-up
(for a camel, cow, etc.) to kneel down and sit
come down
fold
slump down
subside
(Askeriye) to collapse, give way
slump
to collapse, fall down
to squat down
dip
to cave in, sink in, fall in, give way
(for darkness, night) to fall, descend
droop
founder
cower
(diz) bend
crumple up
fall in
settle
to collapse, to come down, to fall down; to cave in, to fall in, to give way; to sag; to sink; to subside; to kneel down, to crouch down; to drop; to settle, to be precipitated; to break down; to fall into a decline, to go into a decline; to decay; karan
(for a country, regime, etc.) to collapse, fall, come to an end
crumple
sag
collaps

The burning building was about to collapse. - Yanan bina çökmek üzereydi.

The house seemed about to collapse at any moment. - Ev her an çökmek üzere gibi görünüyordu.

fold up
(for one's cheeks) to become hollow; (for one's eyes) to become sunken
give way
(for a feeling, sensation, etc.) to descend upon, descend on, weigh down on (someone, a place)
to collapse on (the floor, ground, etc.); to sink into, fall into (a chair, couch, etc.)
(for fog) to settle in; (for smoke) to cover (a place)
dent
decline
crack
descend
cave in
(for sediment) to settle, settle out
cave
to become decrepit (from age or sickness)
gravitate
(for one's shoulders) to become round
kneel down
break down
break up
pine
succumb
give in
down
(Kimya) precipitate
give
flump
yield
flake out
flop down
crash
{f} fall
crack up
çökme
downfall
diz çökmek
kneel
çökme
{i} decline

Romans did not want their empire to decline; but it did. - Romalılar, imparatorluklarının çökmesini istemediler; ama yaptılar.

His health has begun to decline. - Onun sağlığı çökmeye başladı.

çökme
collapse

We can't stay here. The roof is about to collapse! - Burada kalamayız. Çatı çökmek üzere.

The country's economy is about to collapse. - Ülkenin ekonomisi çökmek üzeredir.

çökme
collapse, collapsing, falling down
çökme
(İnşaat) settle
çökme
{i} dent
çökme
{i} sag
çökme
crash

Tom's computer keeps crashing. - Tom'un bilgisayarı çökmeye devam ediyor.

yere çökmek
crouching
çökme
unraveling
çökme
fail
çökme
debacle
çökme
settlement
çökme
deflection
çökme
sinking
çök
gravitate
çök
{f} settling
çök
cave in
çökme
sedimentation
çökme
{i} depression
çökme
downthrow
çökme
{i} subsidence
çökme
decadence
çökme
slumping
çökme
breakdown
çökme
{i} settling
çökme
ruin
diz çökmek
Kneel, kneel down, bend the knee, go down on one's knees to, genuflect
çökme
settleability
üzerine çökmek
come over
acısı içine/yüreğine çökmek/işlemek
1. to feel acutely the (mental) pain of (something). 2. to be tormented by (a possibility)
avurtları çökmek
to have sunken cheeks, be gaunt
ağırlık basmak/ çökmek
1. to have a nightmare. 2. to be overcome by sleepiness
beli çökmek
to become stooped
bilgisayar çökmek
(computer) to crash
bilgisayar çökmek
(computer) to be down
dibe çökmek
sink to the bottom
dibe çökmek
sample out
dibe çökmek
to sink to the bottom
dibe çökmek
subside
dibine çökmek
sink to the bottom
dipe çökmek
to sink to the bottom, settle
diz çökmek
bend the knee
diz çökmek
to kneel (down)
diz çökmek
go down on one's knees to
diz çökmek
genuflect
diz çökmek
kneel down
diz çökmek
1. to kneel, kneel down. 2. to tuck one's legs under oneself. 3. to submit to another
gece çökmek
fall
gitgide çökmek
go down
gönülü çökmek
to have a breakdown in morale, give up
içine baygınlıklar çökmek
to feel like screaming (because one finds something extremely tiresome or exasperating)
kasvet basmak/çökmek
to be overcome by melancholy, be filled with gloom: Bana gene kasvet bastı. Once again I'm filled with gloom
kâbus basmak/çökmek
to have a nightmare
rehavet basmak/çökmek
to be overcome by languor or drowsiness
rehavet çökmek
to feel sluggish
tavan başına çökmek/yıkılmak
to be knocked for a loop, be dealt a crushing (emotional) blow
yorgunluk çökmek
be tired (out)
yorgunluk çökmek
get bone-tired
yorgunluk çökmek
(fatigue) to set in
yorgunluk çökmek
be bone-tired
yorgunluk çökmek
(tiredness) set in
yorgunluktan çökmek
flake out
çök
collapse

He collapsed to his knees. - O, dizlerinin üzerine çöktü.

Tom collapsed because of the heat. - Tom ısıdan dolayı çöktü.

çök
collapsed

Tom collapsed because of the heat. - Tom ısıdan dolayı çöktü.

He collapsed to his knees. - O, dizlerinin üzerine çöktü.

çökme
slump
çökme
caving in, sinking in, falling in, giving way
çökme
collapse; subsidence, settlement
çökme
dip
çökme
crack-up
çökme
(Nükleer Bilimler) collapsing

This building is on the verge of collapsing. - Bu bina çökmenin eşiğinde.

çökme
declension
çökme
flop
çökme
{i} fall

This hut is in danger of falling down. - Bu kulübe çökme tehlikesinde.

önünde diz çökmek
genuflect before
üstüne çökmek
throw oneself on
üzerine çökmek
(korku vb.) sweep over
üzerine çökmek
hang over
ıssızlık çökmek
(for a place) to become lonely, lifeless, dead, or deserted: Akşam sekizden sonra buraya bir ıssızlık çöker. After eight in the evening this area's like a ghost town
Türkçe - Türkçe
Sarsılıp dinçliğini yitirmek: "Şayet iradesiz bir adamsanız az zamanda çürüyüp çökmeniz pek mümkündür."- R. H. Karay
Dibe inmek
İnerek kaplamak
Bulunduğu düzeyden aşağı inmek, çukurlaşmak
Basmak, yayılmak: "... konuşmaların cıvıltısıyla dolu salona, şimdi bir acayip sessizlik çökmüştü."- Y. K. Karaosmanoğlu
Olduğu yere oturmak
Oturmak, birdenbire oturmak
Çömelmek
Deve, sığır vb. olduğu yere oturmak: "Boz renkli bir kaya, tıpkı çökmüş bir hecin sırtını andırıyordu."- Y. K. Karaosmanoğlu. Şakak, avurt vb. içeri doğru girmek, çukurlaşmak: "Kadının yanakları daha fazla çöktü."- H. E. Adıvar. İnerek kaplamak: "Alaca karanlıklar çökerken köşk bahçesinin parmaklıklarında görünmektedir."- S. Birsel
Sarsılıp dinçliğini yitirmek
Üzerinde bulunduğu yere yıkılmak
Yoğun bir biçimde duymak
Tortu dibe inmek
Son bulmak, yıkılıp dağılmak: "Bir gün vatan çöktü ve millî mabetler istila edildi."- A. Gündüz
Oturmak, birdenbire oturmak: "Soluk soluğa yere çöktü."- F. R. Atay
Son bulmak, yıkılıp dağılmak
Bulunduğu düzeyden aşağı inmek, çukurlaşmak. Üzerinde bulunduğu yere yıkılmak. Çömelmek: "Suyun başına çöküp ellerini, yüzünü yıkamaya koyuldu."- H. F. Ozansoy
Yoğun bir biçimde duymak: "Mustafa Kemal'in içine ilk defa bu lisede vatan kaygısı çöktü."- F. R. Atay
Basmak, yayılmak
İçeri doğru girmek, çukurlaşmak
göçmek
batmak
Çökme
çöküntü
çökme
Bir kısım yerin alttan yıkılarak alçalması
çökme
Çökmek işi, inhitat
çökmek