(kendine) teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- kendi kendine
- by herself
I didn't tell her. She found out by herself.
- Ona söylemedim. O kendi kendine öğrendi.
- kendi kendine
- by himself
- kendi kendine
- on one's own
- kendi kendine
- by itself
The sea will turn deep by itself.
- Deniz kendi kendine derinleşecek.
The machine works by itself.
- Makine kendi kendine çalışır.
- kendine saygı
- self esteem
The lower your self esteem, the more you tend to focus on negative things.
- Kendine saygın ne kadar düşük olursa o kadar fazla olumsuz şeylere odaklanmaya niyet edersin.
- kendine özgü
- specific
You have to be more specific than that.
- Bundan daha kendine özgü olmak zorundasın.
- kendine
- him
Sometimes my grandfather talks to himself when left alone.
- Bazen büyük babam kendi başına bırakıldığında, kendi kendine konuşur.
He said to himself, Will this operation result in success?
- Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?
- kendine gelmek
- recover
- kendine güvenen
- self-confident
- kendine saygı
- (Ticaret) self-esteem
- kendine güvenen
- confident
Mary is confident and independent.
- Mary kendine güvenen ve bağımsızdır.
I wasn't confident at all.
- Hiç kendine güvenen değildim.
- kendine iyi bak
- take care of yourself
- kendine güven
- confidence
You lacked confidence in yourself.
- Kendine güven eksikliğin var.
Tom lacks confidence.
- Tom kendine güvenmiyor.
- kendi kendine yeten
- self-contained
- kendine dikkat et
- take care of yourself
- kendine gelmek
- regain consciousness
- kendine güveni olmayan
- diffident
- kendine hakim olmak
- be poised
- kendine yeten
- self-contained
- kendine yeten
- self contained
- kendi kendine
- on one's own hook
- kendi kendine
- on your own
- kendi kendine
- oneself
- kendi kendine abartma
- self-aggrandizement
- kendi kendine acıma
- self-pity
- kendi kendine işleyen
- (Askeri) self acting
- kendi kendine kalmış
- on his own
- kendi kendine konuşmak
- huddle with oneself
- kendi kendine konuşmak
- talk to oneself
- kendi kendine konuşmak
- soliloquize
- kendi kendine konuşmak
- speak aside
- kendi kendine olan
- self inflicted
- kendi kendine psikanaliz
- (Pisikoloji, Ruhbilim) self-analysis
- kendi kendine sönen
- self-extinguishing
- kendi kendine söylenmek
- murmur
- kendi kendine temizleme
- (Çevre) self purification
- kendi kendine yapabilir
- self-efficacy
- kendi kendine yardım
- self-help
- kendi kendine yardım
- self help
- kendi kendine yeten
- self contained
- kendi kendine yeten
- complacent
- kendi kendine yeterli
- (Askeri) self-contained
- kendi kendine yetme
- self help
- kendi kendine öğrenme
- self learning
- kendine
- auto-
- kendine
- yourself
No matter how sneaky you are, you can never surprise yourself.
- Ne kadar sinsi olursan ol, asla kendine sürpriz yapamazsın.
Behave yourself, and you'll get something nice.
- Kendine gelirsen, hoş bir şey alırsın.
- kendine acıma
- self-pity
- kendine bağlamak
- bewitch
- kendine düşkün
- self indulgent
- kendine gelmek
- get over
- kendine gelmek
- behave oneself
- kendine gelmek
- (deyim) come to oneself
- kendine gelmek
- come round
- kendine gelmek
- (deyim) find oneself
- kendine getirme
- (Bilgisayar) recovery
- kendine getirmek
- (deyim) bring home to
- kendine güven
- assurance
- kendine güvenen
- assertive
- kendine güvenen
- self-reliant
- kendine güvenme
- aplomb
- kendine güvenmek
- sure of oneself
- kendine güvenmek
- be sure of oneself
- kendine hakim
- phlegmatic
- kendine hakim
- collected
- kendine hakim
- restrained
- kendine hakim olan
- self contained
- kendine hakim olma
- self-control
- kendine hakim olma
- self-restraint
- kendine hakim olma
- owning
- kendine hakimiyet
- composure
- kendine has
- on one's part
- kendine iyi bak!
- take care!
- kendine katma
- absorption
- kendine katmak
- absorb
- kendine mahsus
- unique
- kendine mal etmek
- commandeer
- kendine mal etmek
- take over
- kendine saygı
- self-worth
- kendine yardım
- self help
- kendine yeterlilik
- (Politika, Siyaset) self sufficiency
- kendine çok güvenen
- self-assertive
- kendine özgü
- (İnşaat) intrinsic
- kendine özgü
- original
- kendine özgü
- own
He doesn't have a mind of his own.
- Onun kendine özgü bir düşünme tarzı yok.
- kendi biten, kendi kendine yetişen bitki
- own ends, self-grown plant
- kendi kendine
- By oneself, on one's own
- kendi kendine sormak
- to ask himself
- kendine bağlamak
- Connect yourself
- kendine gel
- Behave yourself! Be yourself! Snap out of it!
- kendine haksızlık etmek
- being unfair/unjust to one's self. - "You are being unfair to yourself." "Kendine haksızlık ediyorsun."
- kendine iyi bak
- take caretake good care of yourself
- kendine kıymak
- to commit suicide
- kendine mal etme
- to own property
- kendine müslüman olmak
- Do things for your own benefits without thinkng anyone else
- kendine özgü
- distinctive
Sami decorated the place in his distinctive style.
- Sami mekanı kendine özgü tarzıyla süsledi.
- Kendine aşık olan adam
- Narcissus
- Kendine gel
- Pull yourself together
- fikrini kendine saklamak
- to keep one's own counsel
- herkesi kendine düşman görme
- persecution complex
- herkesi kendine düşman görme
- persecution mania
- iğneyi kendine batır
- (sonra) çuvaldızı ele/başkasına. (Atasözü) Prick yourself with a needle before you stick a darning needle into others
- kalabalıkta kendine yol açmak
- thread one's way through
- kendi kendine
- aside
- kendi kendine
- 1. on one's own responsibility; of one's own accord. 2. alone, by oneself, without help. 3. to oneself. 4. theat. as an aside
- kendi kendine
- a) by oneself, on one's own b) automatically
- kendi kendine akabilen
- self flowable
- kendi kendine algılama
- self-perceiving
- kendi kendine algılayan
- self-perceiving
- kendi kendine algılayış
- self-perceiving
- kendi kendine anlamak
- self understand
- kendi kendine anlayış
- self understand
- kendi kendine başarıya ulaşmış
- self-made
- kendi kendine biryerlere gelmiş
- self-made
- kendi kendine boşalma
- self discharge
- kendi kendine bulmak
- (deyim) find oneself in
- kendi kendine devam eden
- self sustaining
- kendi kendine devam eden
- self-sustaining
- kendi kendine doyan
- self saturating
- kendi kendine durma
- (Çevre) coastdown
- kendi kendine döllenme
- self pollination
- kendi kendine döllenme
- self-pollination
- kendi kendine döllenme
- (açmayan çiçekte) cleistogamic
- kendi kendine enerjilenme
- (Otomotiv) self-energizing
- kendi kendine eğlenebilen
- (Argo) larrikin
- kendi kendine gelin güvey olmak
- to count one's chickens before they're hatched, build castles in Spain
- kendi kendine gelin güvey olmak
- to reckon without one's host
- kendi kendine gerçekleştirme
- self realization
- kendi kendine giden
- drive yourself
- kendi kendine gitmek
- coasting
- kendi kendine gülme
- chuckle
- kendi kendine gülmek
- chuckle
- kendi kendine hakimiyet
- self-command
- kendi kendine hareket edemeyen uçak
- (Askeri) non-self deployment aircraft
- kendi kendine hareket eden
- (Askeri) self-sustained
- kendi kendine havalanma
- self aeration
- kendi kendine hipnoz
- (Pisikoloji, Ruhbilim) autohypnosis
- kendi kendine hizmet eden
- self serving
- kendi kendine hızlanan
- self-accelerating
- kendi kendine ilk yardım
- (Askeri) self aid
- kendi kendine kapanan
- self closing
- kendi kendine karar veren
- self determining
- kendi kendine konuşma
- soliloquy
- kendi kendine kuruma
- (Madencilik) self-desiccation
- kendi kendine kıkırdayarak
- chucklingly
- kendi kendine merkezleme
- (Otomotiv) self centering
- kendi kendine merkezleme
- (Otomotiv) self-centring
- kendi kendine merkezleme
- (Otomotiv) self-centering
- kendi kendine merkezleme
- (Otomotiv) self centring
- kendi kendine olan
- automatic
- kendi kendine olan
- self-inflicted
- kendi kendine oluşan
- autogenous
- kendi kendine oluşmuş
- self-created
- kendi kendine oral seks yapma
- autofellatio
- kendi kendine patlağını kapatan
- (lâstik) self-sealing
- kendi kendine sertlik verme
- self-annealing
- kendi kendine söylenen
- grump
- kendi kendine söylenen sözler
- aside
- kendi kendine söz vermek
- pledge oneself
- kendi kendine sırıtmak
- grin to oneself
- kendi kendine tahliye
- self discharging
- kendi kendine tapma
- self-worship
- kendi kendine tasfiye
- (Ticaret) self liquidation
- kendi kendine tekrarlamak
- soliloquize
- kendi kendine telkin
- autosuggestibility
- kendi kendine telkin
- autosuggestion
- kendi kendine telkin
- self-command
- kendi kendine telkin
- self suggestion
- kendi kendine test çıkışı
- self test output
- kendi kendine teşhis koyma
- (Tıp) self-diagnosis
- kendi kendine tozlaşma
- autogamy
- kendi kendine tutuşma
- self ignition
- kendi kendine uyanış
- self-awakening
- kendi kendine uygulayan
- self executing
- kendi kendine yerleşen
- (İnşaat) self consolidating
- kendi kendine yeten
- self-supporting
- kendi kendine yeten
- self sufficient
- kendi kendine yeten millet
- (Politika, Siyaset) self sufficient nation
- kendi kendine yeten ülke
- (Kanun) autarky
- kendi kendine yeterli
- self-reliant and self-sufficient
- kendi kendine yeterli olma
- (Ticaret) self-sufficiency
- kendi kendine yetme
- self-help
- kendi kendine yetmek
- become self-sufficient
- kendi kendine yetmek
- be thrown upon oneself
- kendi kendine yetmek
- be thrown upon one's own resources
- kendi kendine yüklenen
- self-loading
- kendi kendine zarar veren
- self destructive
- kendi kendine zarar verme
- self-destruction
- kendi kendine ziyafet çekmek
- give oneself a treat
- kendi kendine çalışan
- self-operating
- kendi kendine ötanazi
- (Pisikoloji, Ruhbilim) auto-euthanasia
- kendi kendine öğrenilmiş
- self taught
- kendi kendine üretilmiş
- self produced
- kendi kendine üretilmiş
- self generated
- kendi kendine şekillendirme
- (Pisikoloji, Ruhbilim) autoshaping
- kendine
- herself
Jane's dream was to find herself a sugar daddy.
- Jane'nin hayali kendine yaşlı ve zengin bir sevgili bulmaktı.
She kept the secret to herself.
- O, sırrı kendine sakladı.
- kendine
- self
The cafeteria was self-service.
- Kafeterya kendi kendine servis.
Self-help is the best help.
- Kendi kendine yardım en iyi yardımdır.
- kendine
- oneself
One ought to be true to oneself.
- İnsan kendine karşı dürüst olmalı.
- kendine
- her
Emi ordered herself a new dress.
- Emi kendine yeni bir elbise ısmarladı.
She is muttering to herself.
- O kendi kendine mırıldanıyor.
- kendine
- himself
He said NO to himself. He said YES aloud.
- O kendi kendineHAYIRdedi.Yüksek sesle EVET dedi.
Hasn't he looked at himself in a mirror?
- O, aynada kendine bakmadı mı?
- kendine acıma
- self pity
- kendine acıyan
- self-pitying
- kendine acıyarak
- self-pityingly
- kendine ait
- to one's name
- kendine aşırı güvenen
- overconfident
You're overconfident.
- Sen kendine aşırı güvenensin.
You were overconfident.
- Sen kendine aşırı güvenendin.
- kendine bakmak
- look after oneself
- kendine bağlama
- enamoring
- kendine bağlama
- enamouring
- kendine bağlama
- enthrallment
- kendine bağlama
- enchaining
- kendine bağlama
- enchainment
- kendine bağlama
- enthralment
- kendine bağlamak
- to captivate
- kendine başvuran
- self referent
- kendine başvurma
- self reference
- kendine dikkat etmek
- to take care of oneself
- kendine dönük zeka
- (Eğitim) intrapersonal intelligence
- kendine etmek
- to harm oneself
- kendine eziyet etmek
- grill oneself
- kendine fazla acıma
- self pity
- kendine fazla güvenme
- overconfidence