(e) sağlam teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- sağlam
- (Hukuk) durable
- sağlam
- sound
Everyone can help ensure that sentences sound correct, and are correctly spelled.
- Herkes cümlelerin doğru seslendirilmesini ve doğru bir biçimde yazılmasını sağlamak için yardımcı olabilir.
A sound mind in a sound body.
- Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.
- sağlam
- sound; healthy; strong, robust, sturdy; trustworthy, reliable, sure, safe, solid, staunch; solid, firm, durable, substantial, hardwearing; all right, in good order/condition; whole, undamaged
- sağlam
- hard
I tried hard to make them stay home, but they refused to listen to me.
- Onların evde kalmasını sağlamak için çok uğraştım fakat onlar beni dinlemeyi reddettiler.
I found it pretty hard to adjust to my new surroundings.
- Yeni çevreme uyum sağlamayı oldukça zor buldum.
- güçlü, kuvvetli, sağlam
- powerful, strong, robust
- sağlam ak
- solid flow
- sağlam olarak
- as solid
- sağlam yapı
- Rugged construction
- sağlam, sert taş
- strong, hard stone
- atını sağlam kazığa bağlamak
- to take precautions in one's business
- ayak basacak sağlam yer
- footing
- ayak basacak sağlam yer
- foothold
- ayağını sağlam basan
- sure footed
- eşekini/atını sağlam kazığa bağlamak
- to take precautions
- incecik sağlam kâğıt
- Indian paper
- incecik sağlam kâğıt
- India paper
- kaba ve sağlam ayakkabı
- brogue
- kısa ama sağlam yapılı
- stocky
- orta vadeli sürdürülebilir kamu sermayeleri için sağlam bir temel
- (Hukuk) a solid basis for sustainable public finances in the medium term
- sağlam
- valid
- sağlam
- strong, sound, secure; well-built, well-made; in good condition, undamaged
- sağlam
- gilt edged
- sağlam
- able-bodied
- sağlam
- bankable
- sağlam
- healthy
- sağlam
- consolidated
- sağlam
- cast iron
Tom has a cast iron stomach. He can eat just about anything.
- Tom'un sağlam bir midesi var. İstediği şeyi yiyebiliyor.
- sağlam
- whole
- sağlam
- secured
- sağlam
- foursquare
- sağlam
- secure
Secure the garage door.
- Garaj kapısını sağlama alın.
All you have to do to secure a seat is to wait in line.
- Bir koltuğu sağlama almak için yapman gereken bütün şey sırada beklemektir.
- sağlam
- granitic
- sağlam
- healthy, strong
- sağlam
- calculable
- sağlam
- granite
- sağlam
- trustworthy, reliable, dependable
- sağlam
- flat footed
- sağlam
- dyed in grain
- sağlam
- hale
- sağlam
- (Konuşma Dili) most certainly, without a doubt
- sağlam
- strong
Do you think this rope is strong enough?
- Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun?
Cardboard is stronger than paper.
- Karton, kağıttan daha sağlamdır.
- sağlam
- fast
- sağlam
- safe
We must put safety before anything else.
- Güvenliği başka her şeyden önce sağlamalıyız.
I'll do everything within my power to make sure your children are safe.
- Senin çocuklarının güvende olmalarını sağlamak için gücüm dahilinde her şeyi yapacağım.
- sağlam
- bouncing
- sağlam
- sure
Don't worry. I'm sure there's a good reason why Tom isn't here yet.
- Endişelenme. Eminim, Tom'un henüz burada olmamasının sağlam bir nedeni var.
I made sure no one was following me.
- Beni kimsenin izlemediğini sağlama bağladım.
- sağlam
- foolproof
- sağlam
- good
Tom has a good firm handshake.
- Tom'un sağlam bir el sıkışması var.
Don't worry. I'm sure there's a good reason why Tom isn't here yet.
- Endişelenme. Eminim, Tom'un henüz burada olmamasının sağlam bir nedeni var.
- sağlam
- firm
Grant refused to give them a firm promise.
- Grant onlara sağlam bir söz vermeyi reddetti.
He has a firm belief.
- Onun sağlam bir inancı var.
- sağlam adımlarla ilerlemek
- forge ahead
- sağlam ayakkabı değil
- (he's) unreliable, untrustworthy
- sağlam ayakkabı değil
- (Konuşma Dili) He's unreliable. (bir işi)
- sağlam ayakkabılık kumaş
- lasting
- sağlam basan
- sure footed
- sağlam bina
- solid build
- sağlam bir temele dayalı
- well grounded
- sağlam borç
- (Ticaret) good debt
- sağlam dokunmuş kumaş
- webbing
- sağlam hisse senedi
- floater
- sağlam irade
- iron will
- sağlam kaba kotarmak
- to reorganize (something) so that it becomes profitable or beneficial, make (something) a going concern
- sağlam karakterli
- solid
- sağlam kaya
- bedrock
- sağlam kazığa bağlamak
- to make safe/sure
- sağlam kazığa/a bağlamak
- to ensure that nothing goes wrong; to make (something) sure, certain, or safe
- sağlam olmayan
- unsecured
- sağlam olmayan
- unstable
- sağlam olmayan
- not healthy
- sağlam oturmak
- sit tight
- sağlam para
- hard currency
- sağlam raporu
- bill of health
Tom's doctor gave him a clean bill of health.
- Tom'un doktoru ona sağlam raporu verdi.
- sağlam raporu
- clean bill of health
- sağlam rüzgâr
- steady wind
- sağlam temel
- (Hukuk) sound basis, solid basis
- sağlam temeller
- hard pan
- sağlam temelli
- well grounded
- sağlam temelli
- well founded
Tom's fears were well founded.
- Tom'un korkuları sağlam temelliydi.
- sağlam vuruş
- a solid blow
- sağlam yemek
- solid meal
- sağlam yön
- head grain
- temeli sağlam
- (deyim) on a firm footing
- turp gibi sağlam
- (deyim) hale and hearty
- uçkuruna sağlam olmak
- colloq . to be chaste, not to sleep around; not to commit adultery