Birini tanıyorum da ötekini değil.
- I know one of them but not the other.
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on.
- One, two, three, four, five, six, seven, eight, nine, ten.
Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.
- Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway.
Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi.
- I called his office again and again, but no one answered.
Birini tanıyorum da ötekini değil.
- I know one of them but not the other.
Dünya'nın Ay'dan görüntüsü, 20. yüzyılın ikonik resimlerinden birisidir.
- The view of the Earth from the Moon is one of the iconic images of the 20th century.
Birisi kötü kelimeler söylememeli.
- One should not say bad words.
Onun içinde iki kişi vardı, onun kız öğrencilerinden birisi ve genç bir adam.
- There were two people in it, one of her girl students and a young man.
Onu hiç kimse anlamıyor.
- No one understands that.
Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez.
- No one shall be arbitrarily deprived of his property.
Pasaportumu kaybettim. Yeni bir tane almak zorunda kalacağım.
- I lost my passport. I'll have to get a new one.
Saatimi kaybettim, bu yüzden bir tane almak zorundayım.
- I lost my watch, so I have to buy one.
Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
- We are all one on that point.
Bu kaybettiğim kamera ile aynı tip kamera.
- This is the same type of camera as the one I lost.
Onların her birine bin yen verdim.
- I gave them one thousand yen each.
Onların her biri o filmi izlemeye gitti.
- Every one of them went to see that movie.
Onun içinde iki kişi vardı, onun kız öğrencilerinden birisi ve genç bir adam.
- There were two people in it, one of her girl students and a young man.
Dima bir gecede 25 adamla yattı ve sonra onları öldürdü.
- Dima slept with 25 men in one night and then killed them.
Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
- One hundred and fifty people entered the marathon race.
We've got a clever 'un here!.
Give me one of those round 'uns.