RAHAT

listen to the pronunciation of RAHAT
Türkçe - İngilizce
ease

I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese. - Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.

Tom couldn't seem to put Mary at ease. - Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.

comfort

Everybody feels comfortable with him. - Herkes onunla birlikte rahat hisseder.

She always comforted herself with music when she was lonely. - O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.

comfortable

Everybody feels comfortable with him. - Herkes onunla birlikte rahat hisseder.

She didn't feel comfortable with my friend. - O benim arkadaşımla birlikte rahat hissetmedi.

comfy
easy

Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy. - Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.

Tom was sitting in an easy chair, watching TV. - Tom televizyon izlerken rahat bir koltukta oturuyordu.

complacent
relaxed, easygoing; (someone) who has an easy manner
peace, calm; comfort, ease; comfortable, comfy; peaceful; relieved; free and easy; (iş) cushy, easy; easily; at ease!
cosy
cozy

He lives in a cozy little house. - O, rahat küçük bir evde yaşar.

He lives in a little cozy house. - Küçük rahat bir evde yaşıyor.

cushy
fluent
relieved

John's parents seemed relieved to hear that his plane was on time. - John'un ebeveynleri uçağın zamanında geldiğini duydukları için rahatlamış gibi görünüyorlardı.

I am very much relieved to know that. - Onu bildiğim için çok rahatladım.

easygo
cosey
easy going
easily

This sofa can seat three people easily. - Bu kanepeye rahatlıkla üç kişi oturtulabilir.

I can easily wait till tomorrow. - Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.

easeful
content
calm

They say that music soothes the savage beast, but for me personally, it neither relaxes me nor calms me. - Onlar müziğin vahşi canavarı sakinleştirdiğini söylüyorlar ama benim için şahsen, o beni ne rahatlatıyor ne de sakinleştiriyor.

Fadil took a shower to calm his nerves down. - Fadıl sinirlerini rahatlatmak için duş aldı.

convenience

Luxury and convenience do not equate to happiness. - Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.

welfare
equable
canny
fine

Relax, you're doing fine. - Rahatla, iyi gidiyorsun.

unmoved
free and easy
unhurried
unembarassed
(Konuşma Dili) all right

Just relax. Everything's going to be all right. - Sadece rahatla her şey yoluna girecek.

It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right. - Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.

affable
homely
contented
homelike
in comfort

My uncle now lives in comfort. - Amcam şimdi rahat yaşıyor.

The property left him by his father enables him to live in comfort. - Babası tarafından ona bırakılan servet onun rahat bir şekilde yaşamasını sağlar.

rest

I felt out of place in the expensive restaurant. - Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim.

Tom looks relaxed and rested. - Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.

restful
unconstrained
sweet
At Ease!

His smile put her at ease. - Onun tebessümü onu rahatlattı.

I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese. - Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.

snug
composure
luxurious
unembarrassed
cushioned
at ease, easy, untroubled
cavalier
unconventional
untroubled
serene
undisturbed

Very few places on our earth remain undisturbed by civilization. - Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.

Where we can talk undisturbed? - Nerede rahat konuşabiliriz?

facile
peace

The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace! - Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!

peace and quiet, peace
comfort, ease
leisure

During the bubble, people dreamt of a life of leisure. - Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.

(Hukuk) smooth
at rest
comfortable (place, thing)
complacency

If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business. - İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.

at ease

His smile put her at ease. - Onun tebessümü onu rahatlattı.

She had an unassuming air that put everyone at ease. - Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.

homey
repose
peaceful
at peace
rakish
commodious
above water
easygoing
loosey-goosey

The actor displayed a loosey–goosey attitude.

içi rahat olma
ease
rahat etmek
rest
rahat ol
be cool

Calm down and be cool. - Sakin ol ve rahat ol.

rahat olmak
feel free
rahat (giysi)
casual
rahat bir şekilde oturmak
settle down
rahat bırakmamak
persecute
rahat bırakmamak
harass
rahat bırakmamak
prey on
rahat bırakmamak
tease
rahat bırakmamak
pester
rahat bırakmamak
badger
rahat bırakmamak
beset
rahat durmak
behave oneself
rahat durmayan
fidgety
rahat etmek
be at ease
rahat etmek
make oneself comfortable
rahat etmek
at ease
rahat giyim
casual wear
rahat hissetmek
feel comfortable
rahat koltuk
lounge-chair
rahat konuşmak
open up
rahat olmayan
uncomfortable
rahat ve iyi konuşan
glib
rahat ve kendinden emin
suave
rahat vermemek
harass
rahat vermemek
pester
rahat vermemek
persecute
rahat! komutu
(Askeri) close station
Rahat bir vicdan yumuşak bir yastığa benzer
(Atasözü) Good conscience is a soft pillow
rahat bırakmak
Leave somebody alone
rahat olma
be comfortable
rahat (dur)!
mil . At ease!
rahat (meslek vb)
cushy
rahat batmak
to be stupid enough to throw up an easy life
rahat bir nefes
(deyim) a breath of a fresh air
rahat bir nefes alma
sigh of relief
rahat bir nefes almak
(Konuşma Dili) be able to breath again
rahat bir nefes almak
heave a sigh of relief
rahat bir nefes almak
breathe a sigh of relief
rahat bir oda rica ediyorum
I'd like a cosy room
rahat bir yaşam sürmek
(deyim) live on the fat of the land
rahat bir şekilde
freely
rahat bir şekilde oturmuş
ensconced
rahat bırakmak
not to bother
rahat bırakmak
let alone
rahat bırakmak
leave well alone
rahat bırakmak
let be
rahat bırakmak
lay off
rahat bırakmak
to leave sb in peace
rahat bırakmak
(deyim) get off someone's back
rahat bırakmak
leave alone
rahat bırakmak
leave somebody in peace
rahat bırakmak
leave in peace
rahat bırakmamak
to bother, to pester, to badger, to harass, to persecute
rahat bırakmamak/- vermemek
not to leave (someone) in peace, pester, badger, devil
rahat bırakılmış
unmolested
rahat durmak
keep quiet!
rahat durmak
to behave oneself
rahat durmak
to stand or sit still; to behave oneself, behave
rahat durmamak
wiggle
rahat duruş standing
at ease, standing in the at ease position
rahat döşeği bed
(in which a corpse is lying)
rahat etmek
take comfort
rahat etmek
a) to be at ease b) to make oneself comfortable
rahat etmek
1. to be at ease, rest easy, be untroubled. 2. to rest, take it easy
rahat ettirilmiş
eased
rahat ettirme
easing
rahat ettirmek
make comfortable
rahat ettirmek
snug down
rahat ettirmek
comfort

Tom did his best to comfort Mary. - Tom, Mary'yi rahat ettirmek için elinden gelenin en iyisini yaptı.

Tom wanted to comfort Mary. - Tom Meryem'i rahat ettirmek istedi.

rahat ettirmek
snug
rahat geçme
(Fizik) snug fit
rahat giysi
slack suit
rahat hareket
(Bilgisayar) loose gesture
rahat hareket edilecek yer
leeway
rahat hissetmeniz için
for your convenience
rahat kimse
cool cat
rahat koltuk
easy chair
rahat koltuklu lüks vagon
pullman
rahat koltuklu vagon
parlor car
rahat konuşmak
talk up
rahat koşmak
lope
rahat koşu
lope
rahat kımıldanacak yer
leeway
rahat kıyafet
lounge suit
rahat kıyafet
leisure wear
rahat kıyafet
casual wear
rahat kıçına batmak
to be stupid enough to spurn an easy life
rahat mevki
bed of roses
rahat
Do you feel comfortable
rahat nefes alma
(Tıp) trepopnea
rahat olma
laid-back
rahat olmak
be on velvet
rahat oturamayan kimse
fidget
rahat rahat
easily
rahat rahat
1. comfortably. 2. easily, smoothly, without difficulty
rahat uyumak
sleep well
rahat uyumak
sleep soundly
rahat vaziyetinde durmak
stand at ease!
rahat vaziyetinde durmak
stand easy!
rahat ve huzurlu
palmy
rahat ve huzurlu günler
halcyon days
rahat vermek
reprieve
rahat vermemek
bother
rahat vermemek
beset
rahat vermemek
disturb
rahat vermemek
beleaguer
rahat vermemek
badger
rahat vermemek
to bother, to pester, to badger, to harass, to persecute
rahat yaşamak
live well
rahat yüzü görmemek
to be constantly plagued by troubles, not to have a moment's peace
rahat yüzü görmemek
not to have a moment's peace
rahat yüzü görmemek
have no peace
rahat yüzü görmemek
to have no peace
rahat ölüm
(Tıp) euthanasia
rahat şey
featherbed
beni rahat bırak
(Argo) get off my dick
beni rahat bırak!
leave me alone!
düşüncesiz, kaygısız, rahat yaşayanlar
careless, carefree, comfortable residents
geniş ve rahat yer
elbowroom
içi rahat
At Ease!
içi rahat etmek
to be relieved
içi rahat olmayan
ill at ease
uzun ve rahat adımlarla koşmak
lope
Türkçe - Türkçe
(Osmanlı Dönemi) El ayası
(Osmanlı Dönemi) Dinlenmek
(Osmanlı Dönemi) Üzüntüsüz, tasasız, kedersiz bir halde olmak. İstediği her şeyi bulup telâşsız olmak. Müsterih
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur
Kolay bir biçimde, kolaylıkla: "İstersen beraber gidelim
Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan
Haydi al torbanı
Kolay bir biçimde, kolaylıkla
üzüntüsü, sıkıntısı olmama durumu
Aldırmaz, gamsız
Bir saatte rahat varırız."- M. Ş. Esendal. "Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
"Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur: "Eniştem de üşengen bir adamdır, rahatı kaçar diye üstüne düşmedi."- M. Ş. Esendal. Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan: "Ben o kadar rahatım, öyle okşayıcı, huzur ve mutluluk verici tatlı rüzgâr karşısındayım ki..."- R. H. Karay
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen: "Ben sana güzel ve rahat bir oda hazırlattım."- P. Safa
(Osmanlı Dönemi) MUTÎ'
(Osmanlı Dönemi) FEVAK
(Osmanlı Dönemi) DIA
rahatça
rahat duruş
Vücudun alıştırmalar arasında dinlendirilmesi için, eller arkaya dik olarak birleştirilmiş, bacaklar önde veya yana yarım adım duruşunda aldığı gevşek durum
rahat döşeği
Ölüyü kaldırıncaya değin içinde yatırdıkları döşek
rahat döşeği
Bir kimsenin öldüğü yerden söz edilirken deniz, savaş alanı gibi yerlere karşıt olarak evindeki yatağını ve dolayısıyla evini anlatır
rahat etmek
Sıkıntısız durumda olmak, ferahlanmak, dinlenmek
rahat olmak
Üzüntülü, sıkıntılı veya tedirgin durumda olmamak
rahat rahat
Rahat bir biçimde, kolaylıkla
İngilizce - Türkçe

RAHAT teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

rahat yüzü görmemek
not have a moment's peace
RAHAT