çalma teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- {i} playing
My hobby is playing the guitar.
- Gitar çalmak benim hobim.
No musician would have thought of playing that music at the funeral.
- Hiçbir müzisyen o müziği cenaze töreninde çalmayı düşünmezdi.
- {i} stealing
They must have suspected me of stealing.
- Çalmayla ilgili olarak benden şüphelenmiş olmalılar.
He is capable of stealing.
- O çalma yeteneğine sahiptir.
- larceny
- knock
You should always knock before entering Tom's room.
- Tom'un odasına girmeden önce her zaman kapıyı çalmalısın.
You should have knocked before you came in.
- İçeri girmeden önce kapıyı çalmalıydın.
- prov. milk to which yogurt starter has been added
- chasing (a metal object)
- strike
- ringing or tolling (a bell); pealing (bells); sounding (a trumpet); blowing, tooting (a horn or whistle)
- defalcation
- rendition
- blow
- (a bell's) ringing or tolling; pealing (of bells); (a telephone's) ringing; striking or chiming (of a clock); playing (of a record player, a tape player, a radio)
- knocking on (a door)
- playing (a musical instrument, a piece of music, a record, a record player, a tape player, a radio)
- pilferage
- (müzik) rendering
- abstraction
- theft
- stolen
- (yeşile vb.) tendency
- (Askeri) embezzlement
- performance
- (Bilgisayar) do not play
- (Muzik) rendering
- improvise
- stealage
- rap
- çalmak
- ring
- çalmak
- play
I want to play the guitar.
- Gitar çalmak istiyorum.
Tom decided to give up playing guitar professionally.
- Tom profesyonel olarak gitar çalmaktan vazgeçmeye karar verdi.
- çalmak
- steal
Tom accused Mary of stealing some money.
- Tom, Mary'yi biraz para çalmakla suçladı.
Tom accused the employee of stealing.
- Tom işçiyi çalmakla suçladı.
- çalma elin kapısını çalarlar kapını
- (Atasözü) Tit for tat
- çalma hastalığı
- (Psikoloji, Ruhbilim) Kleptomania
- çalma maden
- chased metal
- çalma sesi
- ring
- çal
- steal
He will not steal my money; I have faith in him.
- O, benim paramı çalmaz, ona güvenim var.
I forgave the boy for stealing the money from the safe.
- Kasadan parayı çaldığı için çocuğu bağışladım.
- çalmak
- to steal, to run away with sth, to rip sth off, to knock sth off ; to strike, to ring, to sound, to chime, to peal; to play, to execute; (kapı) to knock; to blow; to border on, to verge on; to smear, to spread; to add, to mix into
- çalmak
- {f} snitch
- çal
- engage
- kutsal şeyleri çalma
- sacrilege
- çalmak
- pilfer
- çal
- rang
I was watching TV when the telephone rang.
- Telefon çaldığında, ben televizyon izliyordum.
Although the alarm rang I failed to wake up.
- Alarm çalmasına rağmen uyanamadım.
- kara çalma
- aspersion
- kara çalma
- slandering
- kara çalma
- calumny
- kara çalma
- defamation
- kara çalma
- scandal
- ses çalma
- (Bilgisayar) audio playback
- sürekli çalma
- (Bilgisayar) continuous play
- top çalma
- (Spor) picpocket
- top çalma
- (Spor) steal
- uzun çalma
- (Bilgisayar) long play
- çal
- (Sanat) grey
- çalmak
- stole
Tom accused me of having stolen his watch.
- Tom beni saatini çalmakla suçladı.
He accused me of having stolen his watch.
- O beni onun saatini çalmakla suçladı.
- çalmak
- border on
- çalmak
- mix into
- çalmak
- embezzle
- çalmak
- spread
- çalmak
- rung
- çalmak
- take away
- çalmak
- smear
- çalmak
- {f} toll
The bells of danger toll for them.
- Onlar için tehlike çanları ağır ağır çalmaktadır.
- çalmak
- glom
- çalmak
- take
It takes years of practice to play the piano well.
- Piyanoyu iyi çalmak için, yıllarca pratik yapmak gerekir.
- çalmak
- verge on
- çalmak
- strum
- çal
- {f} thieve
The thieves stole the giant gold coin without being noticed by security guards or activating the alarm system.
- Hırsızlar güvenlik görevlileri tarafından fark edilmeden veya alarm sistemini harekete geçirmeksizin kocaman altın madeni paraları çaldılar.
The thieves tried to steal the woman's car, but they couldn't because they didn't know how to drive a manual.
- Hırsızlar kadının arabasını çalmak istedi fakat beceremediler çünkü düz vites kullanmasını bilmiyorlardı.
- çal
- rung
Tom came into the classroom three minutes after the bell had rung.
- Tom zil çaldıktan üç dakika sonra sınıfa girdi.
He came five minutes after the bell had rung.
- Zil çaldıktan beş dakika sonra geldi.
- çal
- {f} chime
- çal
- walk away with
- çal
- {f} thieving
It appears that my husband is cheating on me with my friend. I want to tell her: You thieving cat!.
- Bana öyle geliyor ki kocam beni arkadaşımla aldatıyor.Ona söylemek istiyorum:Sen kedi çalıyorsun!.
- çal
- (Bilgisayar) play
Can you play the violin?
- Keman çalabilir misin?
We heard the boy playing the violin.
- Çocuğun Keman çaldığını duyduk.
- çal
- {f} stealing
They must have suspected me of stealing.
- Çalmayla ilgili olarak benden şüphelenmiş olmalılar.
He was fired for stealing.
- O çaldığı için kovuldu.
- çal
- mooch
- çal
- {f} stole
Mark Zuckerberg stole my idea!
- Mark Zuckerberg fikrimi çaldı!
I had my car stolen last night.
- Dün gece arabam çalındı.
- çal
- {f} stolen
I had my bicycle stolen last night.
- Dün gece bisikletimi çaldırdım.
The police have been searching for the stolen goods for almost a month.
- Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.
- çal
- strum
- çal
- {f} ringed
- çal
- {f} ring
If the telephone rings, can you answer it?
- Eğer telefon çalarsa cevap verebilir misin?
The phone is ringing. I'll get it.
- Telefon çalıyor. Ben bakarım.
- çal
- purloin
- çalmak
- rob
- çalmak
- appropriate
- çalmak
- sound
- çalmak
- put in
- çalmak
- run away with
- çalmak
- slap
- çalmak
- give off
- çalmak
- execute
- çalmak
- thieve
The thieves tried to steal the woman's car, but they couldn't because they didn't know how to drive a manual.
- Hırsızlar kadının arabasını çalmak istedi fakat beceremediler çünkü düz vites kullanmasını bilmiyorlardı.
- çalmak
- strike
- çalmak
- {f} hijack
- gitar çalma
- guitar
- çal
- toll
For whom do the bells toll?
- Çanlar kimin için çalıyor?
The bells of danger toll for them.
- Onlar için tehlike çanları ağır ağır çalmaktadır.
- çal
- plagiarize
- çalmak
- finger
- çalmak
- stealers
- banttan çalma
- playback
- boru çalma
- piping
- flüt çalma
- fluting
- kara çalma
- slandering, aspersion
- kara çalma
- slander
- kaval çalma
- piping
- koroner çalma
- (Tıp) coronary steal
- koroner çalma olayı
- (Tıp) coronary steal phenomenon
- kuş yumurtalarını çalma
- bird nesting
- kötü çalma
- strum
- piyano ile caz çalma
- boogie-woogie
- plâk çalma zamanı
- (radyo) needle time
- servis çalma
- (Askeri) theft of service
- standart çalma
- (Bilgisayar) standard play
- trampet çalma
- tattoo
- çal
- shoplift
Sami shoplifted the latex gloves.
- Sami dükkandan lateks eldivenler çaldı.
- çal
- pilfer
- çal
- start
Tom didn't start to study French until he was thirty.
- Tom otuzuna kadar Fransızca çalışmaya başlamadı.
We'll attempt to start the class soon.
- Yakında sınıfı başlatmak için çalışacağız.
- çal
- toot
The tooth fairy wants to steal your teeth.
- Diş perisi sizin dişlerinizi çalmak istiyor.
- çalmak
- blow
- çalmak
- to play (a musical instrument, a piece of music, a record, a record player, a tape player, a radio)
- çalmak
- pinch
- çalmak
- (müzik) play
- çalmak
- (for frost, copper, soot) to spoil (something)
- çalmak
- to be very eager (to do something), be raring to go; always to be ready (to do something), be ready (to do something) at the drop of a hat
- çalmak
- (yeşile vb.) tend
- çalmak
- (for one color) to be tinged with (another)
- çalmak
- hoist
- çalmak
- (tamtam vb.) beat out
- çalmak
- heist
- çalmak
- prov. (for someone's height) to verge on (a specified length): Boyu kısaya çalıyor. She's on the short side
- çalmak
- crib
- çalmak
- cop
- çalmak
- knock
Tom stopped knocking on the door as soon as he realized Mary wasn't home.
- Tom Mary'nin evde olmadığını farkeder etmez kapıyı çalmaktan vazgeçti.
We were just about to knock.
- Biz kapı çalmak üzereydik.
- çalmak
- grind
- çalmak
- (renk) verge on
- çalmak
- mooch
- çalmak
- to steal, take (something) unlawfully
- çalmak
- defalcate
- çalmak
- lift
- çalmak
- (hayvan) rustle
- çalmak
- adopt
- çalmak
- nobble
- çalmak
- to add (an ingredient) to (a liquid)
- çalmak
- (telli çalgı) twang
- çalmak
- jingle
- çalmak
- (for a clock) to strike (an hour)
- çalmak
- to be elated, be on top of the world; to be tickled pink
- çalmak
- verge into
- çalmak
- to wield (a sword, a whip, an oar) with all one's might. çalıp çırpmak to steal anything he/she can get his/her hands on. Çalmadığım kapı kalmadı. I've left no stone unturned. çalmadan oynamak
- çalmak
- walk away with
- çalmak
- bag
- çalmak
- (çan) chime
- çalmak
- knelt
- çalmak
- (saat) strike
- çalmak
- (davul) beat
- çalmak
- filch
- çalmak
- incline
- çalmak
- make off with
- çalmak
- grind out
- çalmak
- (çanlar) peal
- çalmak
- verge
- çalmak
- (for someone's accent) to have something of (a specified language) about it: Dili Fransızcaya çalıyor. There's something French about his accent
- çalmak
- render
- çalmak
- hoot
- çalmak
- to throw or hurl (something, someone) to (the ground)
- çalmak
- to knock on (a door)
- çalmak
- to cut (something) diagonally; to cut (cloth) on the bias
- çalmak
- to chase (a metal object)
- çalmak
- knock off
- çalmak
- (for a bell) to ring or toll; (for bells) to peal; (for a telephone) to ring; (for a buzzer) to buzz; (for a trumpet) to sound; (for a clock) to strike or chime; (for a horn or whistle) to blow or toot, be blown or tooted; (for a musical instrument, a record, a record player, a tape player, a radio) to play, be played; (for a piece of music) to be played
- çalmak
- jangle
- çalmak
- abstract
- çalmak
- hook
- çalmak
- (kapı) rap
- çalmak
- prov. to spread or smear (one thing) on (another)
- çalmak
- to ring or toll (a bell); to peal (bells); to sound (a trumpet); to blow, toot (a horn or whistle); to buzz (a buzzer)
- çalmak
- nick
- çalmak
- pluck
- çalmak
- perform
- çalmak
- touch
- çalmak
- {f} swipe
- çalmak
- {f} whip
- çalmak
- {f} scrounge
- çalmak
- chime
- çalmak
- snaffle
- çalmak
- prig
- çalmak
- {f} plunder
- çalmak
- {f} sneak
Tom sneaked into a warehouse to steal spare parts.
- Tom yedek parça çalmak için bir depoya gizlice girdi.
- çalmak
- cabbage
- çalmak
- walk off with
- çalmak
- ding
- çene çalma
- crack
- çevrim çalma
- cycle stealing
- ıslık çalma
- whistling
Tom started whistling a happy tune.
- Tom mutlu bir melodiyle ıslık çalmaya başladı.
Please stop whistling.
- Lütfen ıslık çalmaktan vazgeç.