Güneş bizi ışık ve ısı verir.
- The sun gives us light and heat.
Lütfen gittiğinizde ışıkları kapatınız.
- Please turn out the lights when you leave.
Dışarısı hâlâ aydınlık.
- It is still light outside.
Hava hâlâ aydınlıkken eve gitti.
- He went home while it was still light.
Onu hafife almasan iyi olur.
- You'd better not make light of him.
Genellikle hafif bir kahvaltı yaparım.
- I usually have a light breakfast.
Dün gece yatakta kitap okurken, ışık açıkken uykuya dalmışım.
- While I was reading in bed last night, I fell asleep with the light on.
Işık yılı, ışığın bir yılda gittiği mesafedir.
- A lightyear is the distance that light travels in one year.
Gözümde nursun ...ve başımda tacın.
- You're the light of my eyes ... and crown of my head.
Bu dizüstü bilgisayar ince ve hafif.
- This laptop is thin and light.
İyi olması için pâte brisée ince ve dilimler hâlinde olmalıdır.
- To be good, pâte brisée should be light and flaky.
Bir mum yakmak karanlığı lanetlemekten daha iyidir.
- It is better to light a candle than to curse the darkness.
Onun yeşil gözleri ve açık kahverengi saçı var.
- She has green eyes and light brown hair.
Daha açık bir renk tercih ederim.
- I prefer a lighter color.
Tom yemek odası lambasını açtı.
- Tom flipped on the dining room light.
Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.
- The red lamp lights up in case of danger.
Tom tüm kibriti tüketti bu yüzden ateşi yakamadı.
- Tom ran out of matches so he couldn't light the fire.
Sigaran ve ateşin var mı?
- Have you got a cigarette and a light?
Yükü hafifletmek zorundayız.
- We have to lighten the load.
Tom Mary'yi dudaklarından hafifçe öptü.
- Tom kissed Mary lightly on the lips.
Tom Mary'yi yanağından hafifçe öptü.
- Tom kissed Mary lightly on the cheek.
Bu ayakkabılar ışıklı.
- These shoes have lights in them.
Doğru kelime ve doğruya yakın kelime arasındaki fark şimşek ve ateş böceği arasındaki farktır.
- The difference between the right word and almost the right word is the difference between lightning and the lightning bug.
Biz problemi kültürel farklılıklar ışığında düşünmek zorundayız.
- We have to consider the problem in the light of cultural differences.
Genellikle az eşya ile seyahat etmeye çalışırım.
- I usually try to travel light.
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
Parlak ışık Markku'yu rahatsız etti.
- The bright light disturbed Markku.
Meydan parlak ışıklarla aydınlatıldı.
- The square was illuminated by bright lights.
Karanlık pencereden gelen bir ışık pırıltısı vardı.
- There was a glimmer of light from the dark window.
Işığı yak. Bir şey göremiyorum.
- Switch on the light. I can't see anything.
Adam bir çakmakla bir sigara yaktı.
- The man lit a cigarette with a lighter.
Güneş ışığında okumak gözlerine zarar verebilir.
- It can harm your eyes to read in the sun's light.
Hayat yağmur ve güneş ışığı, kar ve ısı, gök gürültüsü ve şimşek ve de kış ve yazdan oluşur.
- Life consists of rain and sunshine, of snow and heat, of thunder and lightning, and of winter and summer.
Tom lamba anahtarını açtı.
- Tom clicked the light switch on.
Lambanın ışığı siste parıldıyordu.
- The light of the lamp glimmered in the fog.
Fadıl'ın yıkıcı kaderi sonunda gün ışığına çıktı.
- Fadil's devastating fate finally came to light.
Sami bir daha gün ışığını görmeyi hak etmiyor.
- Sami doesn't deserve to see the light of day again.
Güneş ışığında okumak gözlerine zarar verebilir.
- It can harm your eyes to read in the sun's light.
Lütfen ışığı açar mısınız?
- Could you turn on the light please?
Tom, deniz feneri bekçisi ve yalnız bir hayat sürüyor.
- Tom is a lighthouse keeper and leads a lonely life.
Hâlâ deniz fenerine gitmek istiyor musun?
- Do you still want to go to the lighthouse?
Seneca accounts it a filthy lightness in men, every day to lay new foundations of their life, but who doth otherwise?.
Long after lay he musing at her mood, / Much grieu'd to thinke that gentle Dame so light, / For whose defence he was to shed his blood.
I made some light comment, and we moved on.
This artist clearly had a light, flowing touch.
I prefer to travel light.
She lit her last match.
Can you throw any light on this problem?.
Picasso was one of the leading lights of the cubist movement.
Now these notions are twofold, actions or habits , which are durable lights and notions, which we may use when we will.
The average length of a light on a 15x15 grid is 7 or 8.
She fell out of the window but luckily lit on her feet.
This light beer still gets you drunk if you have enough of it.
We took a light aircraft down to the city.
I lit upon a rare book in a second-hand bookseller's.
My bag was much lighter once I had dropped off the books.